Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan beri etliye sütlüye karışmadan
yaşamayı felsefe edinmiş olan Ermeni toplumu geç bulduğu politik
mücadeleci önderini çabuk kaybetti.Devletin kuruluş temellerinin
dayandığı İttihatçı-İslamcı zihniyet etliye sütlüye karışmayan Ermeni
azınlığın etliye sütlüye fazlasıyla karışan güçlü sesinin daha fazla
duyulmasına tahammül edemedi ve ölüm fermanını imzaladı.Hrant Dink
Ermeni olduğu için değil devlet karşısında hak arayan bir Ermeni olduğu
ve ılımlı,barışçı söylemiyle dikkat çekmeye başladığı için öldürüldü.
Kuşkusuz
Dink cinyatinde 301. maddeden dolayı hakkında açılan
davaların,tehditlerin önemli bir payı vardır;ancak şunu unutmamak
gerekir ki,301. madde olmasaydı bile,Türkiye'nin yumuşak karnı olan
Ermeni,Kürt sorunlarını demokrat söylemiyle çok fazla gündeme taşıdığı
için Hrant Dink resmi çevreleri çoktan rahatsız etmeye başlamıştı ve bir
şekilde bu ses mutlaka susturulacaktı.
Peki Hrant Dink
kimdi?Hrant Dink'in artık herkesin neredeyse ezberlediği
otobiyografisini burada tekrarlayacak değiliz.Ancak şunu söyleyebiliriz
ki,Dink lise yıllarında dahil olduğu devrimci sol politikadan -kendisi
TKP (ML) çizgisinde siyaset yaptığı için Surp Haç Ermeni Lisesi'nde son
sınıftayken okuldan atılmış,lise eğitimini Şişli Lisesi'nde
tamamlamıştır.Yakalandığı durumda örgütü ile Ermeni cemaati
ilişkilendirilmesin diye ismini mahkeme kararıyla "Fırat" olarak
değiştirmiştir- her ne kadar daha sonraları uzaklaşmış olsa da,kendisine
yön veren sol dünya görüşü,Doğulu köklerinden kaynaklanan cesur
tavırlarıyla birleşince,onun Ermeni bir demokrat aydın olarak bilinçli
mücadelesini sürdürmesini sağlamıştır.
Hrant Dink son yıllarda
medyada popüler birisi haline gelmesine,sadece yurtiçinde değil
yurtdışında da ün kazanmasına ve entelijansiyanın önemli isimleriyle
yakın bağlar kurmuş olmasına rağmen halk adamı kimliğinden hiçbir zaman
uzaklaşmadı;ait olduğu ve çok sevdiği Anadolu kültürünü ne yadsıdı ne de
arabeskleştirerek ön plana çıkardı.Eğreti
kimliklerin,içselleştirilmemiş hayat tarzlarının,dünya görüşlerinin
yaygın olduğu bu topraklara fazla gelecek kadar doğaldı.Zaten kitleleri
etkileyebilme gücünde de bu doğal tavırlarının önemli payı vardı.
Yukarıda
da belirttiğimiz gibi,Dink devrimci sol çizgisinden uzaklaşmıştı ama
solculuğunu her zaman korudu.Kendisi demokrat kimliği niçin
benimsediğini şu söyleşide açıklamaktadır(1):
"-Kimliğinizi farklılıklar ve dışlamalar üzerinden kavramanızın sürecini anlatmanızı istesem...
(...)
Gençliğimizde bütün sorunların çözümünü sınıfsal çözümde görüyorduk.Şu
ya da bu cemaatin sorunlarıyla tek tek uğraşmanın anlamı yoktu.Ama bu
sınıfsal hareket içindeyken gördük ki,biz aslında başka sorunlar da
yaşıyoruz.(...) O zaman anladık ki,bu sınıf hikâyesiyle
çözülmüyor.Örneğin,bir sendika seçimine giriyoruz,kulislerde 'ama o
Ermeni' diye fısıldanıyor...
-O zaman da bu fısıldaşmaların altında yatanları gösterme isteği duymadınız mı?
Ümidimiz
hâlâ sol çözümdeydi.Ne zaman ki büyük darbe yedik,nasıl tekrar
toparlanır,mücadeleye devam ederiz noktasında,kendi kendimizi
sorgularken gördük ki sorunlar bir başka mecraya,kimliğe
kaymış.Kürt,Ermeni,Alevi sorunları ortaya çıkmış,o zaman biz de etimizde
kemiğimizde hissetmeye başladık.
-Sizce sınıf mücadelesi artık önemini yitirdi mi?
Sınıf
meselesi hâlâ var ama başka sorunlar da var ve bu sorunlardan birinin
çözümü diğerinin çözümü değil.Sadece kendi sorunlarınla ilgilenirsen bir
batağa saplanıyorsun,o zaman da demokrat kavramının kendisi çıkıyor
ortaya.Türkiye'de azınlıkların sorununun çözülmüş olması neye yarar
ki?Çok daha kötü olur..."
"Kalmamın sebebi solcu oluşum"
Dink'in
aynı söyleşide sarfettiği şu cümle onun mücadelesinin temel taşı olarak
kabul edilebilir:"Diğer Ermeniler gibi sessizce hazır cennetlere
gidebilirdim ama kalmayı yeğledim.İyi ki solcu olmuşum,sanırım kalmama
solcu olmam neden oldu."
Hrant Dink Avrupa Birliği adaylığının
Türkiye'deki milliyetçi devlet yapısını yumuşatabileceğini
düşünüyordu;buna rağmen kendisi körü körüne Avrupa'ya tapan birisi
olmadı.Aslında o hiçbir kesimin adamı değildi.Nitekim Ermeni sorununda
hem Avrupa'ya hem Ermeni diasporasına sert çıkması bunun kanıtıdır.
Öte
yandan,Avrupa Birliği'ndeki güçler de Türkiye'yi istedikleri gibi
evirip çevirdikleri,hallaç pamuğu gibi attıkları Doğu Avrupa ve Balkan
devletleriyle karıştırmak gibi bir yanılgıya düşmüş
olabilirler.Türkiye'deki İttihatçı devlet yapısından Avrupa
Birliği'ndeki emperyal güçlerin rahatsız olduğu kesin;Türkiye
Cumhuriyeti devletinin sert milliyetçi kabuğu Avrupa Birliği'nin kendi
merkezinde güçlü,periferisinde ise zayıf devlet yapıları oluşturma
ilkesiyle çelişmektedir.
Ancak Türkiye'de son yıllarda Avrupa
Birliği pompasıyla liberal,demokrat bir yapı oluşturma umudunun Hrant
Dink cinayetinin ortaya koyduğu gibi nafile olduğu
görülüyor;devlet,Türkiye'de en zayıf bir kesim olan Ermeni cemaatinin
barışçı liderini yok etmek suretiyle ılımlı,demokrat söyleme bile
tahammülü olmadığı mesajını vermiştir.
Dink'in ölümünün ardından
bu suikasti,ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi'yle,Mossad vs.'yle
ilişkilendirenler oldu.Kuşkusuz,bu cinayetin iç içe geçmiş birkaç ayağı
olabilir.Türkiye'de de milliyetçilik bölgede yaşanan yeni gelişmeler
doğrultusunda yeniden yapılanabilir.Ancak tüm olasılıklar dile
getirilirken Türkiye'nin İttihatçı yapısını odak noktasına
yerleştirmeyen saptamalardan kaçınılmalıdır.
Öte yandan,bu
suikastin yanı sıra daha önce TAYAD'lılara yönelik linç
girişimleri,Rahip Santoro cinayeti,Mc Donalds'ın bombalanması ve hatta
daha gerilere gidecek olursak 1996 yılında Avrasya feribotunun Çeçenlere
destek savıyla Trabzon limanından kaçırılması,Trabzon'u "Kürtçülüğün
üssü" Diyarbakır'a karşı Türk milliyetçiliğinin kalesine dönüştürme
çalışmalarının verimli olduğunun işaretidir.Nitekim Türkiye'nin
genelinde varolan milliyetçiliğin bilinmesinde 1980'lerden itibaren bu
topraklarda ivme kazanan Kürt hareketinin de önemli bir rolü vardır.
Trabzon'un
Sovyetler'in dağılmasının ardından başlayan yozlaşma,mafyalaşma
sürecinden en çok etkilenen yerlerden biri
olması,fuhuş,çeteleşme,mafyalaşma ve ırkçı yapının birbirini beslediği
bir bölgeye dönüşmesi de burada milliyetçi,dinci cinayetler işletilecek
tetikçilerin bol miktarda üremesinin yolunu açmıştır.
Ancak
kuşkusuz salt Trabzon'a odaklanmak da yanlış olur.Milliyetçi-dinci
yapıya eklenen küresel sistemin dayattığı yozlaşma ve çöküş,ne yazık
ki,bu ülkenin genelindeki karanlığı iyice koyu hale getirmektedir.
"Hepimiz Ermeniyiz" sloganı devrimcidir
Dink'in
hayattayken gerçekleştirmek için mücadele ettiği ve bedelini de canıyla
ödediği ideali,ölümünden sonra simgesel de olsa gerçekleşti.Cenazesinde
yüzbin kişinin "Hepimiz Ermeniyiz" diye bağırması Türkiye tarihinde
şimdiye kadar tanık olunmamış bir durumdu.
"Hepimiz
Ermeniyiz",bir yönüyle,gelmiş geçmiş en devrimci sloganları gölgede
bırakır nitelikteydi.Solun parolası olan "yaşasın halkların kardeşliği"
her ne kadar barışı,dayanışmayı çağrıştırsa da yan yana durma mesajı
veren bir slogandır.Oysa "Hepimiz Ermeniyiz",farklı bir kimliği giyme,o
kimliğe bürünme,Hrant Dink'in özlediği yan yana değil iç içe yaşamı
savunmaktadır.
Bu slogan aynı zamanda resmi söyleme de sert bir
darbe olduğu için medya her ne kadar Dink'in öldürülmesinin ardından bu
suikaste Türkiye'nin zaten yolunda gitmeyen Avrupa Birliği sürecini
iyice baltalayacağı kaygısıyla sert tepki göstermişse de,üzgün ifade
maskesini uzun süre taşıyamayarak atmış ve medyada sloganı eleştiren
sesler yükselmeye başlamıştır.
Sloganın ardından ivme kazanan
Türkçü-İslamcı vurgular,herkesin soyunun sopunun çok karışık olduğu bu
topraklarda,özellikle de alerjik bir unsur olan Ermenilik dayatılıyormuş
gibi algılanarak,agresif milliyetçiliği daha da azdıran bir toplumsal
psikolojik travma yaratmıştır.
Bu slogan etrafında abartılı
umutlar taşımak elbette yanlış olur,ancak "Hepimiz Ermeniyiz"
cümleciğinin haykırıldığı o an da tarihsel bir andır ve bunu
Türkiye'deki politik mücadele tarihine not düşmek gerekir.
Sonuç
olarak,Ermeni cemaatine son yıllarda az çok bir özgüven kazandırmış
olan Hrant Dink artık yok ve onun yerini aynı güçte doldurabilecek
birisi de olmayacak.
Son günlerde yaşadığımız bu gelişmeler aynı
zamanda soldan beslenmeyen liberal,demokrat söylemin ne kadar kof
olduğunu da gösteriyor.
Dünyanın ve Türkiye'nin yeni koşulları
kapsamında yeniden yapılanmış,güçlü bir devrimci sol dalga yükselmediği
sürece de,içi boş umutlar bile artık kimseyi avutamaz hale gelecektir.
Not:Burada
Rakel Dink'in,eşinin cenaze törenindeki yalın ama bir o kadar
samimiyet,yoldaşlık ve duygudaşlık içeren konuşmasının da kendi adıma
her tür ideolojik mesajdan,keskin sözcükler içeren açıklamalardan çok
daha içe işlediğini,sarstığını söyleyebilirim.Rakel Dink'in
samimiyeti,hayatını paylaştığı insanı klasik bir eşin ötesinde
gören,seven,dost ve yoldaş bir kadın olduğunu gösterdi.Konuşmasının
politik vurgusu zayıf,duygusal,insancıl yönü ağırlıklı olsa da o yumuşak
ifadelerle verdiği mesajlar çok iddialı,çok kararlıymış,derin anlamlar
içeriyormuş gibi gözüken sözleri ezip geçti.Kitleleri bu derece
etkilemiş olmasının nedeni de mütevazı duruşu,eşinin mirasına kadınsı
bir yumuşaklıkla sahip çıkmasıydı...
1-Berat Günçıkan'ın Hrant
Dink'le söyleşisi:"Demokrat olmaya çalışıyorum",Cumhuriyet gazetesi,28
Ocak 2007.(16 Ekim 2005'te gerçekleştirilmiş olan söyleşinin tekrar
basımı.)
*Anahid Hazaryan,Suskun Türkiyeli Ermenilerin politize sesi susturuldu,Teori ve Politika,sayı:42-43,Yaz-Güz 2006,s.335-339.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder